Duvar
Eski ve yeni sıfatları bir değişimin olması gerektiğine dair hiçbir şey söylemese de tercihlerimizi yaparken etkili hale gelir. İki sıfat arasındaki mücadelenin ilk kazananı yeni olandır. Ancak “yeni”yi tekrar ve tekrar kurmaya çalışmamıza rağmen eskinin devam ettiğini görürüz. Öte yandan yeni, etkin bir hale geçmemiş olsa dâhi şimdi ve burada mevcuttur. Peki, mevcudiyetin bize ifade ettiği şey nedir? Nasıl örgütlenmiş ve nasıl biçim kazanmıştır? Özetle sormak istediğimiz devinimin yasasının ne olduğudur? Bu aşamada eklenmesi gereken diğer bir önemli soru ise mevcut olanın ilerleyen süreçte totaliter bir yapıya bürünüp bürünmeyeceğidir? Bu soru her ne kadar bir kaygı olarak ortaya konmuş olsa da mevcut olana yeniden dönüp bakmamıza ve onu geleceğin çekimiyle düşünmemize yardım edecektir. Bu noktada ideoloji kavramı ön plana çıkar ve mevcut olanın kurduğu söylemler bütünü yeniden incelenmeye açılır.
H. Arendt’den hatırlayacağımız üzere ideoloji, politik gücün totaliterlik özünün toprağa düşmesini sağlayan bir araçtır. Sağduyudan ilham alan politik güç kendi gerçekliğini yeşertmeye başlar. Öylesine ikna edici bir mantığa sahiptir ki, kimse karşıt bir fikir ileri süremez. Bunun için genellikle “yumurtaları kırmaksızın omlet yapamazsınız” sözü örnek verilir. Gündelik olandan ve alışkanlıklardan süzülüp gelmiş bir bilgidir. İdeoloji de böyle sarsılmaz sanılan deneyimin bilgisiyle şekillenir. Politik güç bu sayede kendi idesini gerçekliğe döker. Burada itiraz etmemizi gerektiren bir nokta vardır: Totaliter özü açığa çıkartan gücün ideolojiye indirgenerek açıklanmasıdır. Dikkat edilicek olursa, düşünce ve gerçeklik arasındaki ilişki kartezyen bir temada ele alınmaktadır. Dolayısıyla birbirine indirgenmeyen ve iki apayrı töz olarak değerlendiren düşünce ve gerçeklik arasındaki ilişkide bilinç hangi araçlarla dünyaya yöneliyor olursa olsun totaliter bir niteliğe bürünür. Öyle ki sağduyuya yaslanmayan, sıradan olandan taşan ve ortak rasyonaliteyi yıkan saçmanın kartezyen öznenin elinde totalitarizm için kullanışlı bir araca dönüştüğüne tanık oluruz. Bu noktada hemen hatırlanmalıdır ki, Albert Camus’nün saçma kavramı, http://yeniyasamgazetesi1.com/duvar/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder