19 Kasım 2020 Perşembe

 UMUR

Kemal Kurkut’un anısına…

Mumford bir anlamda ölülerin kentini, yaşayanların kentinin öncülü ve hatta onun özü olduğunu söyler. Bu öylesine bir özdür ki, yaşamın, yaşamda sürüp gidenin değişmezliğini sağlayan ve ona kimliğini kazandıran yegane güçtür. Başka bir ifadeyle ölülerle hatırlar ve onlardan kalan efsane ve ibretlik öykülerle toplumsal ilişkileri yeniden biçimlendiririz. Örneğin, bir toplumda insanlar arasındaki ilişkinin nasıl ve hangi temeller üzerine kurulması gerektiğini hatırlatan mesellerden biri olan Pepug kuşunun doğayı dolduran ağıdından gerçeklik akar. Bu mesel, kardeşine inanmamanın onulmaz bir acıya nasıl dönüştüğünü ve bu acının dil ile taşınması gerektiğini anlatır. Böylece acı ile ceza birbirini sonsuzlaştırır. Sophokles’in Kral Oidipus tragedyasında da benzer bir çığlığı duyarız. Bu andan itibaren olduğumuz formdan başka bir forma geçeriz. Eksilen olanaklarıyla ruhun sınırlarına çarptığı bu form artık bir cezaevidir. Buranın sakini geçmiş ile geleceği ayıran bir olayla karşılaşmada ortaya çıkar. Bu karşılaşmada tarihsel bir zemin söz konusu olmayıp kişi olayların dizilişi boyunca kendini görmeye ve kendi rolünü kavramaya çalışır. Dolayısıyla burada oluşan “ben” modern anlamda kavrayabileceğimiz gibi bir özne değildir. Pepuk kuşu meselinde de görüldüğü üzere, benliğini yazgıda gören varlık hem sorgulayan hem sorgulanan bir varlıktır: “Kim öldürdü? (Kam kist?)” “Ben öldürdüm. (Mı kist.)” Kral Oidipus tragedyasında da benzeri bir monoloğa rastlarız. Diğer taraftan her ikisinde de, artık var olmayan ile bu yokluktan sorumlu olan arasında geçen bir konuşma söz konusudur. Bu bağlamda Oidipus’un gözlerinden olmasının nedeni kehanetleri ikincil bir kaynak olarak değerlendirmesidir. Dahası kehanetler düzlemindeki körlüğünün bedendeki yansısı ise görmekten kesilmiş gözlerdir. Doğduğu andan itibaren kentte istenmeyen Oidipus’un gözleri bir daha ne kenti ne kentin duvarlarını ne de tanrısal işaretleri görecektir. Dolayısıyla Oidipus kentten kendini sürmekle kalmaz aynı zamanda kutsal olandan da sürülür. Burada bir yanıyla da başlangıçtan sona, teoriden pratiğe bir açımlanmayı ve devinimin kendi erimine ulaşmasını okuruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haut Mal Ele’nin yani Elif Gül’ün anısına… Şimdi hangi zamandayız? 1969’un herhangi bir anında mıyız yoksa 2024 sonbaharında mıyız? Peki, na...