17 Şubat 2020 Pazartesi






                                               Gülme  üzerine




Bruno Durocher’e göre gerçeklik öylesine insanın içindedir ki insan soytarı ve peygamber olmaya aynı anda haizdir. Başka bir minvalde ise bu söz, insanın gülme ve inanç aracılığıyla gerçekliği değiştirip dönüştürdüğü anlamına gelecektir. Dikkatli bir düşünümle her iki edimin de bir belirsizlik alanı yarattığının farkına varırız. İnsan böyle bir alan sayesinde bir oyuncu haline dönüşür. Tam bu noktada, insanın özneleşme pratiği açısından peygamber olmaya değil de daha dünyevi bir form olarak gülen ve güldüren bir varlık olmaya daha yatkın olduğu düşünülürse bu anlamıyla gülmenin ve güldürmenin politikadaki yerini sorgulamamız yerinde olacaktır.
Genel olarak gülmenin, bir başka boyutuyla mizahın demokratikleştirici ve direnç üreten gücünden haberdarız. Bakhtin, Rabelais’nin “humeur” halktan doğan, halka ait olan gülmenin bir örneği olarak sunar. Rabelais’de gülme tedavi amaçlı kullanıldığı gibi humeur sağlıklı bir bedenin de göstergesidir. Bunun yanında, Bergson gülmenin toplumsal işlevinden ve herkese bulaşıcılığından bahseder: “Gülmemiz her zaman bir grubun gülmesidir.” (1) Buradan yola çıkarak, bir aradalığı ve ortaklığı imleyen gülmenin, aynı zamanda politik bir bütüne ait olabileceğini söyleyebiliriz. Bu çıkarım, gülünç olanın uzlaşımsal olarak belirlendiğine varacaktır. Uzlaşımsallık özelliğine paralel olarak “gülünç” addedilenin, bir ritüel misali sürekli tekrar edilmesinin elzem olduğunu da eklemeliyiz. Buradaki tekrar, bir şeyi o şey yapan yani onu hem zamana ait hem de zaman dışı kılan bir etkiye sahiptir. Buna karşın gülme ve gülünç olan, kişiye, olaya ve yere göre yeni anlam kazanır. (2) Misal Hitler’in selamlaması gülmenin konusu olabileceği gibi dostu ve düşmanı birbirinden ayırmaya yarayan sadakatin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haut Mal Ele’nin yani Elif Gül’ün anısına… Şimdi hangi zamandayız? 1969’un herhangi bir anında mıyız yoksa 2024 sonbaharında mıyız? Peki, na...