Geleceğe doğru
Herakleitos’un düşüncesinin nesnelerinden biri olan nehir, şehrin kapsadığı bütün devinimleri kendisine benzetir. Öyle ki, onun kenti bölen varlığının akışı boyunca yürümek, düşünmek, şarkı söylemek veya araba sürmek zorundasınızdır. Akla gelecek bütün devinimleri biçimlendiren ve nihayetinde kendisine doğru çeken ve toprağımıza yalnızlık katan kuvvetin diğer bir adıdır nehir.
Yeryüzünde yaşamış en büyük şairlerden biri olan Paul Celan, bin dokuz yüz yetmişin yirmi nisanında bu büyük kuvvete, Paris’teki Seine Nehri’ne kendini bırakır. Yahudi asıllı Rumen şair, on sekiz ay toplama kampında esir kalır ve ailesini Nazi kamplarından birinde yitirir. Şairin şiirlerinde ölüm kampının derin izleri mevcuttur. Bu noktada ister istemez Adorno’nun Autzwich’den sonra şiir yazmak barbarlıktır sözünü anımsarız. Lakin en büyük barbarlık yazmamak olurdu. O yalnızca yok etme kamplarının içindeki ölümleri, işkenceleri hatırlayarak ve acı çekerek yaşamadı. Bir tanık olarak dikilmekten veya bunları anlatmaktan daha fazlasını yaptı:
“Onca yitirilen arasında erişilebilir, yakında ve yitirilmeden kalan ise hep bir tek şey oldu: Dil. Evet, o, yani dil, her şeye karşın yitirilmeden kaldı. Ama kendi yanıtsızlıklarıyla, korkunç bir suskunlukla, öldürücü konuşmaların binlerce karanlığıyla çarpışmak zorunluluğuyla karşılaştı. Bütün bu badirelerin içinden geçti ve olup bitenler için sözcük harcamadı; fakat bütün bunları yaşadı. Yaşadı ve ondan sonra, bütün bunlarla ‘zenginleşmiş’ olarak, yeniden gün ışığına çıkmasına izin verildi. Ben, gerek o yıllarda, gerekse daha sonraki yıllarda işte bu dilde şiir yazmaya çalıştım: Konuşmak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder