16 Şubat 2020 Pazar




                                Geçmişin ölülerini gömmek





Müslüm Kavut, Aslan Yıldız ve Sinan Demirbaş’ın anılarına…
İnsanlık binlerce yıldır ölülerini gömmektedir. Ölüsünü gömebilen bir varlık olarak insan, ölen bir kişinin mezarı olabilmesi uğruna kendi canından vazgeçmeyi de göze almaktadır. Bu olayın en bilindik ve en büyük anlatısını Antigone tragedyasında buluruz. Bununla birlikte bu anlatının hem bizim coğrafyamızda hem başka coğrafyalarda tekrarlandığını görürüz. “Faili meçhul” cinayetlerle kaybedilen yakınları için adalet arayan “Cumartesi Anneleri” bir bakıma Antigone’nin devamcılarıdır. Ya da tüm baskı ve şiddete karşın kendi varlığına ve ailesinin başına geleceklerinin korkusuna yenilmeyerek gömülmesi gerekenin peşinde, ölüm ile yaşam arasında yakın(lar)ını arayan bir babanın çabası yine Antigone tragedyasının bir devamı ve bir tekrarlanışı olarak görülebilir. Ancak bu tekrarlanış İŞİD ve benzerlerinin terör eylemleriyle başka bir boyut kazanmıştır. Bu kanlı katliamlarda çocuklarını ve yakınlarını yitirenler kendilerini “Cumartesi Anneleri” olarak tanımlamıyor olsalar da onların ortak kaderini paylaşıyorlar. Onların bitimsiz acısının, geçmişin hükmündeki döngünün durması için trajik bir hamle gereklidir: Geçmişin ölülerini gömmek.
Ölü gömmek bir iradenin dolaysız etkinliği olarak görülmesine rağmen insan, içinde bulunduğu koşullara, gelenek ve inançlarına göre ölülerini gömer. Başlangıç 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haut Mal Ele’nin yani Elif Gül’ün anısına… Şimdi hangi zamandayız? 1969’un herhangi bir anında mıyız yoksa 2024 sonbaharında mıyız? Peki, na...