16 Şubat 2020 Pazar






                                      Hakikat acısı



Emine Akçay, Mehmet Fatih Tıraş ve İsmail Devrim’in anılarına…
“Özlediğim hiçbir şey yok. Hayatım acıyor. Bulunduğum yer acıyor, kendimi bulabileceğimi düşündüğüm yer çoktandır acıyor.” Pessoa, Huzursuzluğun Kitabı, Can Yayınları, 2007, s.187
M. Bermann’ın, “Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor” adlı eserinde Dostoyevski’den alıntıladığı bir pasajda insanın inşaa eden bir varlık olduğunu, bu yapıyı yaşamak için değil, belki de uzaktan bakmak için kurduğunu okuruz. Bir bakıma burada yapıyı kuran insan ile o yapının içinde yaşayacak insanın bir ve aynı kişi olduğunu dile getirir. Diğer taraftan Dostoyevski “belki de” sözcüğüyle arzu eden öznenin, arzusu ve arzusunun sonuçları ile birliğini ve içkinliğini aşan bir çatlağı hissettirir. Her şeyin ölçüsü ama her şeye fazla gelen bir ölçü olan insan ise bu çatlağın bizzat kendisidir. İster istemez büyük bir huzursuzluk eylemine her daim eşlik edecektir. Yolun sonunda yazar hikayesini karakterlerine bırakarak terk edecektir. Lakin yuva arayışımız sonsuzdur.
Yaşamın parçalı gerçekliğinde işçiler çoğu zaman “benim de böyle bir evim olsun” istemiyle evleri inşa ederler. Evde yaşayacak olan ise planına, tuğlasına ve sıvasına karışmaksızın yalnızca yaşamak isteyip istemediğine karar verir. Sanki “belki de”ler kaybolmuş, bir birliğin ve aşkınlığın kendisi olan çatlak gizlenmiştir diye düşünürken hercümerç dünyanın imajları eşliğinde iş kazasının, işçilerin bir gayya kuyusu olduğuna şahit oluruz. Beton kütleleri altında can veren işçinin bir evi vardı. İş sonrası, bazen keyifle bazen geciktirerek gideceği bir ev, lakin bir başkasının daha keyifle oturacağı evleri yapmaktaydı güvencesiz ve düşük ücretlerle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Haut Mal Ele’nin yani Elif Gül’ün anısına… Şimdi hangi zamandayız? 1969’un herhangi bir anında mıyız yoksa 2024 sonbaharında mıyız? Peki, na...